İKİNCİ ÇEYREKTE EKONOMİ YÜZDE 21.7 BÜYÜMÜŞ
ZEHİRLİ BÜYÜME KLASİĞİ: FAKİRLEŞTİREN BÜYÜME…
Aşağıdaki yazım 1 Eylül 2021 tarihinde Sözcü Gazetesi'nde Uğur Dündar ve Rahmi Turan tarafından yayınlandı. ..
Daha önceki yazılarımda büyüme için bir tanı değişikliği
yapmıştım. Eski yıllar için kullandığım “hormonlu büyüme” tanımını son iki
yıldır “zehirli büyüme” olarak değiştirmiştim. Nasıl ki bir canlı organizma
hormonu yiye yiye toksin ve zehir üretmeye başlıyorsa, bizim ekonomik büyüme
modelimiz de toplamda ülkenin dış borcunu artırıyor, halkın gelir seviyesini
düşürüp daha da fakirleştiriyor. Oysa ekonomide büyüme demek, o ülkede yaşayan
herkesin az ya da çok gelirinin artması, işsizliğin azalması demektir. Türkiye’de
ise tersi oluyor. Ekonomik büyümenin dört detayını ve içine girdiğimiz “Çıkmaz
Sokaktan” çıkış yolunu aşağıda yazdım. Uzun yazıdan sıkılanlar için önce bu
büyümenin ne anlama geldiğini kısaca özetleyeyim. Detayları merak edenler de
sonrasını rahat rahat okusun.
Büyümek için dış açık vermeye devam ediyorsunuz. Dış açığı
kapamak için borçlanmaya devam ediyorsunuz. Büyüdük diye seviniyorsunuz ama
büyüdükten sonra ödediğiniz borç faizi elde ettiğiniz gelirden fazla çıkıyor.
Borcunuz artıyor. Ülke olarak fakirleşiyorsunuz. Bir de bu büyümeden kim ne
kadar pay alıyor? Yüzde 21.7 büyümüşsünüz ama çalışanların büyümeden aldığı pay
yüzde 37’den yüzde 33’e düşmüş. Bırakın refah artışını ya da mevcut durumu
korumayı, ekonomi büyürken çalışanlar daha da fakirleşmiş, sefalet artmış. İşte
Zehirli Büyüme dediğim şey bu…
YÜZDE 21.7’LİK BÜYÜME İÇİN DÖRT TEMEL NOKTA
BİRİNCİ NOKTA: Büyümeye nereden bakacağız? Bu sorunun cevabı
önemli… Bu büyüme, bu yılın Nisan-Mayıs- Haziran aylarının yine geçen yılki
Nisan-Mayıs-Haziran aylarına göre sağlanan bir büyüme. Geçen yılın aynı
döneminde(esasında 2017’den itibaren) ekonomi sürekli küçülüyor. 100 metrelik
kuyuya düşmüş bir kişi 20 metre zıplamış. Ama hala çukurda. Aynı hesap. Büyüme
rakamlarını geçen yılın aynı dönemdeki üç ayına göre yüzde 21.7 buluyoruz ama
bir önceki üç aya göre (Ocak-Şubat-Mart) sadece binde 9 (Yüzde 0.9)
büyüyebilmiş. 2020’nin son çeyreğine göre de yüzde 9 küçülmüşsün. Dolayısıyla
iktidar olarak ekonomiyi düşürdüğün çukurun en dibinden ölçersen yüzde 21. 7
büyürsün, bir önceki çeyreğe göre ölçersen sadece binde 9 büyürsün. 2020’nin
son çeyreğine göre ölçersen yüzde 9 gibi dehşet bir rakam küçülmüş görünürsün.
Birinci çeyrekte de, bir yıl önceye göre yüzde 7 büyüme
açıklamışlardı ama esasında ekonomi bir önceki çeyreğe göre bal gibi yüzde 15
küçülmüştü.
İKİNCİ NOKTA: Büyüme, bugün için geçerli fiyatlarla değil
sabit fiyatlarla ölçülür. Bunun için enflasyonu hesaba katan deflatör
kullanılır. TÜİK’in yüzde kaç enflasyona göre deflatör kullandığını
bilemiyoruz. Eğer enflasyonu düşük ölçerseniz, büyüme yüksek çıkar. TÜİK’in
burada hiç hileye hurdaya başvurmadığını kabul etsek bile, Tüketici fiyatları ile
enflasyon yüzde 19, üretici fiyatları ile enflasyon yüzde 44… TÜİK büyüme
deflatörü olarak hangi oranı kullandı. İkisi arasında dağlar kadar fark olunca,
milli gelir ve büyüme hesabı da doğal olarak gerçeği yansıtmayacaktır. Bir de
insanların sokakta, çarşıda, pazarda hissettiği ve yaşadığı gerçek enflasyon
var.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: Büyümenin kalitesi ve sürdürülebilir olması…
Bir ekonomi kendi kaynakları ile mi büyüyor, yoksa borçlanarak ve varlık satarak
mı büyüyor? Eğer kendi tasarrufları yetmiyorsa ve borçlanmak zorunda ise
sağladığı ekonomik büyüme ile hem refah seviyesini yükseltiyor hem de aldığı
borçları rahatlıkla ödeyebiliyorsa, bu büyüme sürdürülebilir ve refah artışı
sağlayan büyümedir. Ama ekonomik büyüme için ya da kişisel ekonomik
faaliyetiniz için eğer dışarıdan borç alıyorsanız ve büyümüş görünmenize rağmen
borcunuz artıyorsa, zenginleşmiyor, fakirleşiyorsunuz demektir. Dünyada faizler
yüzde 0 seviyesinde iken Türkiye’de yüzde 22-25 seviyesinde kredi faizleri var.
Döviz cinsinden borçlanma yüzde 6 ile 10
arasında değişiyorsa, Türkiye ekonomik faaliyetlerini artırdıkça borç batağına
giriyor demektir. 2020 yılında merkezi yönetimin toplam borç stoku 1 trilyon
813 milyar lira iken 2021 yılı haziran ayında 2 trilyon 27 milyar liraya
yükselmiş. Türkiye’nin toplam dış borcu 2020 sonunda 450 milyar dolar iken 2021
Haziran ayında 448 milyar dolar seviyesinde kalmış. Bankalardaki krediler
artmış ama sorunlu kredilerin oranı yüzde 14 gibi rekor seviyeye ulaşmış.
En önemli konu; büyümek için dış açık vermek, dışarıya
borçlanmak zorunda kalmamız. Dış ticaretiniz açık veriyor. Bu açığı da dış
borçla ya da varlık satışı ile karşılıyorsunuz. İşte ülke olarak esas fakirlik
burada başlıyor. Yüzde 21.7’lik büyüme için ihracatımız arttı diyorlar. Evet,
ihracat arttı ama ithalatımız ve dış ticaret açığımızda anlamlı bir değişiklik
yok ki… 2020’nin ikinci çeyreğinde dış ticaretimiz 10 milyar 874 milyon dolar
açık veriyordu. Bu yılın ikinci çeyreğinde de 10 milyar 120 milyon dolar açık
vermiş. Ekonomik büyümek için dış açık vermek zorunda kalınca, fazladan faiz
ödeyecek, büyümeden elde ettiğiniz geliri, Türkiye’ye borç veren yabancı
bankalara aktaracaksınız. Bunun en basit anlatımı uluslararası finans sisteminin
Türkiye ve Türkiye gibi ülkeleri sömürmesidir.
Neoliberal küresel sistemin çalışma esası şudur:
“Borçlandır. Kendine bağımlı kıl. Rekabet gücünü boz. Sadece sanayi ürünleri
değil, tarım ürünlerini bile ithal etsin. İthalatla ve borçla büyüsün ki, büyümeden
elde ettiği geliri faiz olarak sana geri ödesin. Böylelikle hem ithalatla hem
de faizle sömürebildiğin kadar sömür.”
DÖRDÜNCÜ NOKTA: Ekonomi büyüdü. Genel olarak yurt içinden
yurt dışına gelir transfer ettik, ülke fakirleşti. Bir de bu büyümeden yurt içinde
kimler ne kadar pay alıyor? Geçen senin ikinci çeyreğinde işgücü milli gelirden
yüzde 37 oranında pay alırken, bu yıl emeğin payı yüzde 33’e düşmüş. Dört
puanlık ciddi bir düşüş var. Oysa yüzde 21.7’lik büyümeden işgücünün bir refah
artışı sağlaması gerekirdi. Nerede bu pay? Refah artışını bırakalım, gerilemiş.
Çalışanlar daha da fakirleşmiş. Bunca büyümeye rağmen işsizlik oranında gözle
görülür bir düzelme yok.
Karlar ise yüzde 42.8’den yüzde 49.8’e çıkmış. 7 puan
artmış. Genel olarak kar deyince bunun içinde küçük esnaf ve küçük işletmeler
de var. Küçük esnafın ve KOBİ’lerin hali de ortada. Belli ki, küçük bir sermaye
kesiminin kârı artmış, gelir dağılımı ve servet dağılımı daha da bozulmuş.
Ekonomi büyümüş, toplumda sefalet artmış, dış ticaret açığı nedeni ile toplumun
borcu çoğalmış.
BU ÇIKMAZ SOKAKTAN NASIL ÇIKARIZ?
Burada sözünü ettiğimiz üçüncü ve dördüncü noktayı sistem
ekonomistleri, “gelişmekte olan ülkelerin orta gelir tuzağına düşmesi” olarak
tanımlıyorlar. Oysa bu tanımlama yanlış. Ortada tuzağa düşmek falan yok.
Sistemin kendisi tuzak… Sistem, gelişmekte olan ülkeleri, “Çıkmaz Sokağa”
itiyor. Böyle bir çıkmaz sokağa girmeden, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak
için ancak planlı bir kalkınma anlayışı ile ve kendi kaynaklarınızla çalışmanız
gerekir. Bunun en temel yolu işgücü ve faktör verimliliğini artırabilmek için
toplumun tümünü kapsayan, ekonomik gerçekleri ön plana alan iyi eğitim ve kendi
kaynaklarını sağlayabilmek için tarım başta olmak üzere rekabet edebileceğiniz
sanayi ve hizmet sektörlerini planlamaktan geçiyor. Biz, DOĞRU Parti’nin Yol
Haritasında çok kapsamlı bir ekonomik çıkış reçetesi hazırladık. Diğer
alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da, yetkin işinin ehli kadromuz hazır.
Türk milleti ve seçmeni yeter ki istesin. Bu fakirlik kıskacından kurtulmak ve
refaha erişmek biraz meşakkatli ama çok da uzak değil.
Meriç Köyatası
DOĞRU Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder