14 Aralık 2021 Salı

ASGARİ ÜCRET SEFALET ÜCRETİNDEN NASIL KURTULUR?

 

ASGARİ ÜCRET SEFALET ÜCRETİNDEN NASIL KURTULUR?

17 Kasım 2021 tarihinde Sözcü Gazetesi'nde Sevgili Uğur Dündar'ın yayınladığı mektup...



Bugünlerde asgari ücrete yapılacak zammı konuşuyoruz. Türkiye’de emeği ile çalışanlar sefalet ücreti ile geçinmeye çalışıyorlar. Enflasyon ve döviz kurundaki artışlar zaten çok düşük olan asgari ücreti iyice yerlerde süründürür hale getirdi. Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı arkadaşım Meriç Köyatası, asgari ücret zamlarının tek başına yeterli olamayacağını, sorunu daha derinlere inip adil bölüşüm modeli geliştirmek zorunda olduğumuzu anlatan bir mektup yazıp yollamış. Köyatası’nın mektubu şöyle:

Sevgili Uğur.  İnsanlar mutsuz,  sefalet ve açlık içinde yaşıyorlar. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25. Gençlerde bu oran yüzde 30’lara yaklaşıyor. Bunca işsizlik içinde iş bulup çalışanlar da, sefalet ücreti olan asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.  Asgari ücretin enflasyon ve döviz kurları karşısında ne kadar eridiğine bir göz atalım. Ancak şunu eklemek isterim ki, ülkemizdeki sorun sadece asgari ücretin enflasyon karşısında ne kadar eridiği değil. Çözümü, daha derinlere inip aramamız gerekiyor. 

Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde asgari ücretle çalışanlar, toplam çalışanlar içinde yüzde 10 civarında iken, bizde bu oran çalışanların yarısı. Asgari ücret, Arnavutluk’la birlikte Avrupa’nın en düşüğü…  Yazıyı rakamlara boğmak istemem ama izninle brüt asgari ücretle ilgili Avrupa’dan birkaç örnek vereyim.

Lüksenburg 2200 Euro

Almanya     1530 Euro

Yunanistan 758 Euro

Bulgaristan  332 Euro

Türkiye       247 Euro

Arnavutluk 245 Euro

Yılbaşında Türkiye’deki asgari ücret net 2825 lira, karşılılığı da 311 Euro veya 380 dolardı. Bugün 311 Euro 247 Euroya, 380 dolar 283 dolara, yılbaşından bu yana 10 aylık enflasyonu yüzde 40 kabul edersek de 2825 lira gerçekte 1695 liraya düştü.

Bu şartlarda asgari ücret zammı ne kadar olmalı? Bugünkü hükümet, memur ve emekliye yüzde 8-12 arasında zam yapacak. Ama asgari ücrette daha fazla zam yapılacağı anlaşılıyor. Patronlar bile çalışanların açlık, sefalet ve mutsuzluğuna öylesine şahit oluyorlar ki, “Bu mutsuzlukla işçilerin verimli çalışması mümkün değil” diyorlar. TÜSİAD’ın ekonomistleri asgari ücrete yüzde 25 zam bekliyor. Bana göre en az yüzde 50 olması gerekir. Ama tahminim hükümet asgari ücrete 2022’de cezalar ve harçlar için uygulayacağı yeniden değerleme oranı kadar, yani yüzde 36.2 kadar zam yapabilir.

Ancak sevgili Uğur, mektubun başında vurguladığım gibi, sorunu asgari ücretin ya da ücretlerin enflasyon karşısında ne kadar eridiği ile değil, daha derine inerek çözmemiz gerekiyor. Her şeyi, (kur, faiz, ücretler, kârlar, vergiler, tarım ürünleri fiyatları, hammadde fiyatları vs) enflasyona göre endekslersek, enflasyon bir sarmala dönüşür ve iyice yapışkan hale gelir. Enflasyonu kısmak için bugüne kadar uygulanan ücretleri ve tarım kesiminin fiyatlarını düşük tutup insanları sömürmenin de sonuç vermediği, ekonomiyi krizlere soktuğu ortada… 

O nedenle geçici çözüm olarak evet asgari ücreti rahatlatan zam yapalım ama ekonomideki yapısal değişim modelini de konuşalım.

Bizim Doğru Parti olarak tespitimiz ve önerimiz şu. AKP iktidarının, ilk yıllarından itibaren özellikle 2003 - 2008 döneminde uyguladığı hatalı kur, faiz ve genel ekonomi politikaları ile Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Daha o yıllarda, tarımda ve sanayide üretimden vazgeçip ithalata yöneldi, gösterişli ve olduğundan çok daha yüksek maliyetli inşaat projeleri ile ekonomiyi borç batağına soktu. Bugün geldiğimiz noktada yüksek kur, ucuz ve baskı altına alınmış ücret ve çöp teknolojileri ile ancak ihracatta rekabet edebiliyoruz.  Ekonomik faaliyette bulundukça, bırakın zenginleşmeyi borcumuz artıyor, fakirleşiyoruz. Ülkede küçük bir kesimin serveti artarken, orta sınıf yok oldu, toplumun büyük bir kesimi yoksullaştı.   

Bir ülkenin ekonomisinin rekabet gücü için ekonomisindeki istikrar, gerçekçi kur, para ve maliye politikaları olmazsa olmaz şartlardan biridir. Bu şartlar sağlandıktan sonra, en önemli kaynak, iyi yetişmiş insan gücü, doğal kaynaklar, geliştirdiği ve sahip olduğu teknolojik olanaklardır. Bağımsız bir Devlet Planlama Teşkilatı, halkın yararını kollayan bütçe politikaları, bağımsız bir Merkez Bankası ve elbette tarımda, sanayide, başta turizm olmak üzere hizmetler sektöründe, enerji ve madencilik sektörlerinde planlı bir kalkınma modeli oluşturmayı hedefliyoruz.

ADİL BÖLÜŞÜM MODELİ GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ

İşte buradan sonra asıl önemli nokta ortaya çıkıyor. Hep birlikte üreteceğiz ve ürettiğimizi adil bir şekilde bölüşeceğiz. Ürettiğimizi adil bir şekilde bölüşme modelini geliştiremezsek, adil bölüşümü iktidarların insafına bırakırsak, asgari ücrete ya da diğer ücretlere, tarım kesimindeki fiyatlara ve çiftçiye hiçbir zaman hak ettiğini sağlayamayız. 

Bir ülkenin rekabet gücü, hem kalkınmasını ve zenginleşmesini belirler hem de ürettiğinin adil bölüşülüp bölüşülmediğini gösterir.

Gelişmiş ülkelerdeki rekabet gücünün formülü şöyle:

Rekabet gücü= İşgücü (Milli gelirin yüzde 60’ını alıyor) + güçlü STK’lar + ileri teknoloji

Türkiye’de rekabet gücü= İşgücü (Milli gelirin yüzde 30’unu alıyor) +hak arayan işgücüne karşı polis copu, jandarma dipçiği - örgütsüz toplum

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde emeği ile çalışanlar, üretilen milli gelir içinde yüzde 55 ile yüzde 65 arasında pay alırken, Türkiye’de emeği geçinenler yüzde 30 seviyesinde pay alıyor. Asgari ücreti ister yüzde 25 ister yüzde 50 artırın, geçici bir rahatlık sağlanacak ama milli gelirin adil bölüşümü sorunu çözülmeyecek. İşte milli gelirin bu dağılım tablosu nedeniyle, mesele sadece asgari ücrete zam yapmakla çözülemiyor.

İşgücünün ve insanın eğitimini artırmak zorundayız. Buna göre verimliliğini yükseltmek ve milli gelirden aldığı payı artırmak durumundayız. Ancak şunu da vurgulamalıyım. Sadece iyi eğitim yeterli değil. Türkiye’de kendi alanında iyi yetişmiş, iyi eğitim almış kişiler bile sefalet ücretine razı olarak çalışıyorlar. Önemli olan işgücünün hak ettiğini alacak ortamı sağlamak ve mekanizmayı kurabilmek.  

Asgari ücreti artırmak sefalet ücreti ile yaşamaya çalışan, karnını doyuramayan, ısınamayan insanların derdine geçici olarak belki bir nebze rahatlık getirir ama Türkiye’nin sorunu yukarıda sözünü ettiğimiz rekabet gücü formülünü değiştirmekten, milli gelirin dağılımını düzeltmekten geçiyor. Bunun için de önce iyi eğitim, istikrarlı ekonomi, döviz kuru, para ve maliye politikaları ile üreten ve ürettiğini adilce bölüşmeyi vaat eden siyasi iktidar ve adil bölüşüm mücadelesi verecek, ağalık sisteminden uzak, sarı ve yeşil sendikacılığa geçit vermeyen sendikal örgütlenmeler ve tarım kesimine sahip çıkan kooperatif örgütlenmeleri gerekiyor.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder