ASGARİ ÜCRET SEFALET ÜCRETİNDEN NASIL KURTULUR?
17 Kasım 2021 tarihinde Sözcü Gazetesi'nde Sevgili Uğur Dündar'ın yayınladığı mektup...
Bugünlerde asgari ücrete yapılacak zammı
konuşuyoruz. Türkiye’de emeği ile çalışanlar sefalet ücreti ile geçinmeye
çalışıyorlar. Enflasyon ve döviz kurundaki artışlar zaten çok düşük olan asgari
ücreti iyice yerlerde süründürür hale getirdi. Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı arkadaşım Meriç Köyatası, asgari ücret zamlarının tek
başına yeterli olamayacağını, sorunu daha derinlere inip adil bölüşüm modeli
geliştirmek zorunda olduğumuzu anlatan bir mektup yazıp yollamış. Köyatası’nın
mektubu şöyle:
Sevgili Uğur.
İnsanlar mutsuz, sefalet ve açlık
içinde yaşıyorlar. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25. Gençlerde bu oran
yüzde 30’lara yaklaşıyor. Bunca işsizlik içinde iş bulup çalışanlar da, sefalet
ücreti olan asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.
Asgari ücretin enflasyon ve döviz kurları karşısında ne kadar eridiğine
bir göz atalım. Ancak şunu eklemek isterim ki, ülkemizdeki sorun sadece asgari
ücretin enflasyon karşısında ne kadar eridiği değil. Çözümü, daha derinlere
inip aramamız gerekiyor.
Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde asgari
ücretle çalışanlar, toplam çalışanlar içinde yüzde 10 civarında iken, bizde bu
oran çalışanların yarısı. Asgari ücret, Arnavutluk’la birlikte Avrupa’nın en
düşüğü… Yazıyı rakamlara boğmak istemem
ama izninle brüt asgari ücretle ilgili Avrupa’dan birkaç örnek vereyim.
Lüksenburg 2200
Euro
Almanya 1530
Euro
Yunanistan 758
Euro
Bulgaristan 332
Euro
Türkiye 247
Euro
Arnavutluk 245
Euro
Yılbaşında Türkiye’deki asgari ücret net 2825 lira, karşılılığı
da 311 Euro veya 380 dolardı. Bugün 311 Euro 247 Euroya, 380 dolar 283 dolara, yılbaşından
bu yana 10 aylık enflasyonu yüzde 40 kabul edersek de 2825 lira gerçekte 1695
liraya düştü.
Bu şartlarda asgari ücret zammı ne kadar olmalı?
Bugünkü hükümet, memur ve emekliye yüzde 8-12 arasında zam yapacak. Ama asgari
ücrette daha fazla zam yapılacağı anlaşılıyor. Patronlar bile çalışanların
açlık, sefalet ve mutsuzluğuna öylesine şahit oluyorlar ki, “Bu mutsuzlukla
işçilerin verimli çalışması mümkün değil” diyorlar. TÜSİAD’ın ekonomistleri
asgari ücrete yüzde 25 zam bekliyor. Bana göre en az yüzde 50 olması gerekir.
Ama tahminim hükümet asgari ücrete 2022’de cezalar ve harçlar için uygulayacağı
yeniden değerleme oranı kadar, yani yüzde 36.2 kadar zam yapabilir.
Ancak sevgili Uğur, mektubun başında vurguladığım
gibi, sorunu asgari ücretin ya da ücretlerin enflasyon karşısında ne kadar
eridiği ile değil, daha derine inerek çözmemiz gerekiyor. Her şeyi, (kur, faiz,
ücretler, kârlar, vergiler, tarım ürünleri fiyatları, hammadde fiyatları vs)
enflasyona göre endekslersek, enflasyon bir sarmala dönüşür ve iyice yapışkan
hale gelir. Enflasyonu kısmak için bugüne kadar uygulanan ücretleri ve tarım
kesiminin fiyatlarını düşük tutup insanları sömürmenin de sonuç vermediği,
ekonomiyi krizlere soktuğu ortada…
O nedenle geçici çözüm olarak evet asgari ücreti rahatlatan
zam yapalım ama ekonomideki yapısal değişim modelini de konuşalım.
Bizim Doğru Parti olarak tespitimiz ve önerimiz şu.
AKP iktidarının, ilk yıllarından itibaren özellikle 2003 - 2008 döneminde
uyguladığı hatalı kur, faiz ve genel ekonomi politikaları ile Türkiye rekabet
gücünü kaybetti. Daha o yıllarda, tarımda ve sanayide üretimden vazgeçip
ithalata yöneldi, gösterişli ve olduğundan çok daha yüksek maliyetli inşaat
projeleri ile ekonomiyi borç batağına soktu. Bugün geldiğimiz noktada yüksek
kur, ucuz ve baskı altına alınmış ücret ve çöp teknolojileri ile ancak ihracatta
rekabet edebiliyoruz. Ekonomik
faaliyette bulundukça, bırakın zenginleşmeyi borcumuz artıyor, fakirleşiyoruz.
Ülkede küçük bir kesimin serveti artarken, orta sınıf yok oldu, toplumun büyük
bir kesimi yoksullaştı.
Bir ülkenin ekonomisinin rekabet gücü için
ekonomisindeki istikrar, gerçekçi kur, para ve maliye politikaları olmazsa
olmaz şartlardan biridir. Bu şartlar sağlandıktan sonra, en önemli kaynak, iyi
yetişmiş insan gücü, doğal kaynaklar, geliştirdiği ve sahip olduğu teknolojik
olanaklardır. Bağımsız bir Devlet Planlama Teşkilatı, halkın yararını kollayan
bütçe politikaları, bağımsız bir Merkez Bankası ve elbette tarımda, sanayide,
başta turizm olmak üzere hizmetler sektöründe, enerji ve madencilik
sektörlerinde planlı bir kalkınma modeli oluşturmayı hedefliyoruz.
ADİL BÖLÜŞÜM MODELİ GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ
İşte buradan sonra asıl önemli nokta ortaya çıkıyor.
Hep birlikte üreteceğiz ve ürettiğimizi
adil bir şekilde bölüşeceğiz. Ürettiğimizi
adil bir şekilde bölüşme modelini geliştiremezsek, adil bölüşümü iktidarların
insafına bırakırsak, asgari ücrete ya da diğer ücretlere, tarım kesimindeki
fiyatlara ve çiftçiye hiçbir zaman hak ettiğini sağlayamayız.
Bir ülkenin rekabet gücü, hem kalkınmasını ve
zenginleşmesini belirler hem de ürettiğinin adil bölüşülüp bölüşülmediğini
gösterir.
Gelişmiş ülkelerdeki rekabet gücünün formülü şöyle:
Rekabet gücü= İşgücü (Milli gelirin yüzde 60’ını
alıyor) + güçlü STK’lar + ileri teknoloji
Türkiye’de rekabet gücü= İşgücü (Milli gelirin yüzde
30’unu alıyor) +hak arayan işgücüne karşı polis copu, jandarma dipçiği -
örgütsüz toplum
Gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde emeği ile çalışanlar, üretilen milli gelir içinde
yüzde 55 ile yüzde 65 arasında pay alırken, Türkiye’de emeği geçinenler yüzde
30 seviyesinde pay alıyor. Asgari ücreti ister yüzde 25 ister yüzde 50 artırın,
geçici bir rahatlık sağlanacak ama milli gelirin adil bölüşümü sorunu
çözülmeyecek. İşte milli gelirin bu dağılım tablosu nedeniyle, mesele sadece
asgari ücrete zam yapmakla çözülemiyor.
İşgücünün ve insanın eğitimini artırmak zorundayız.
Buna göre verimliliğini yükseltmek ve milli gelirden aldığı payı artırmak
durumundayız. Ancak şunu da vurgulamalıyım. Sadece iyi eğitim yeterli değil. Türkiye’de
kendi alanında iyi yetişmiş, iyi eğitim almış kişiler bile sefalet ücretine
razı olarak çalışıyorlar. Önemli olan işgücünün hak ettiğini alacak ortamı
sağlamak ve mekanizmayı kurabilmek.
Asgari ücreti artırmak sefalet ücreti ile yaşamaya
çalışan, karnını doyuramayan, ısınamayan insanların derdine geçici olarak belki
bir nebze rahatlık getirir ama Türkiye’nin sorunu yukarıda sözünü ettiğimiz
rekabet gücü formülünü değiştirmekten, milli gelirin dağılımını düzeltmekten geçiyor.
Bunun için de önce iyi eğitim, istikrarlı ekonomi, döviz kuru, para ve maliye
politikaları ile üreten ve ürettiğini adilce bölüşmeyi vaat eden siyasi iktidar
ve adil bölüşüm mücadelesi verecek, ağalık sisteminden uzak, sarı ve yeşil
sendikacılığa geçit vermeyen sendikal örgütlenmeler ve tarım kesimine sahip
çıkan kooperatif örgütlenmeleri gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder