MUHALEFET
HAZİNE GARANTİLERİNİ TANIMAYACAĞINI İLAN ETMELİ
25 Mart 2021
tarihinde Sözcü Gazetesi’nde Sevgili Uğur Dündar tarafından yayınlanan
mektubum.
Sevgili Uğur
Dündar…
Bu mektubu
eski yıllarda birlikte çalışmış bir arkadaşın, bir kardeşin olarak ama daha çok
içi acıyan sorumlu bir yurttaş olarak yazıyorum.
Ekonomide
içinde bulunduğumuz durum, ekonomik kriz olmaktan çıkalı epey oldu. Çoklu bir kurumsal
çöküş sürecindeyiz. Bir taraftan geleceği ipotek alına alan yüksek maliyetli
dış borçlanma zorunluluğu, bir taraftan bütçe açıkları, yoksullaşan halk,
zenginleşen küçük bir azınlık… Başta hukuk olmak üzere devletin tüm kurumları
çoklu çöküş içinde…
Ekonominin
geldiği nokta, Türkiye Cumhuriyetimizin beka sorunu haline dönüştü. Gece yarısı
görevden alınan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal için, iyi idi, kötü idi
değerlendirmesi yapmayacağım. Merkez Bankası başkanlığı öncesinde, bürokrat ve
bakan olarak, ekonomimizin içine düştüğü kötü durumun sorumluluğunu taşıyan
isimlerden biridir. Ama önemli olan Naci Ağbal’ın görevden alınması değil,
bağımsız olduğu iddia edilen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın itibarının
ayaklar altına alınmasıdır. Uluslararası finans piyasalarında zaten zedelenmiş
olan Türkiye’nin itibarının daha da berbat hale gelmesidir. Olan bitenlerden
sonra hem faizler yükseldi, hem kur yükseldi, hem de Türkiye’nin risk primi
(CDS) yükseldi. Ekonomi uzun sürecek bir istikrarsızlık dönemine girdi.
Herkes Merkez Bankası Başkanı Naci
Ağbal’ın görevden alındıktan sonra Cumhurbaşkanı’na şükranlarını sunmasına
şaşırdığını konuşuyor. Ben hiç şaşırmadım. Kim bilir Merkez Bankası hesapları
arasında, bizlerin bilmediği neler gördü? Tabii bir de, Afrika ülkesi Sierra
Leone’deki Merkez Bankası Başkanının akıbetini biliyordu sanırım. Dünyada
kitapları ve makalelerinden en çok alıntı yapılan iktisatçı Daron Acemoğlu’nun
Ulusların Düşüşü kitabında aktardığı bir olay var. Sierra Leone Devlet Başkanı
Sieka Stevens, bağımsız bir Merkez Bankası başkanı atar. Ardından da emirler
verir. Merkez Bankası Başkanı bağımsız ya… Devlet Başkanı Sieka Stevens’ı
dinlemez. Merkez Bankası binasının çatısından düşer. Bu olay, Naci Ağbal’ın
neden Cumhurbaşkanı’na şükranlarını sunduğunu merak edenler için açıklayıcı
olmuştur umarım.
Merkez
Bankası bağımsızlığının zedelenmesi, 20 ay içinde dört defa başkan değişmesi,
ekonomimiz için iyi bir gelişme değildir ama esas konuşulması gereken konu,
aynı gece çıkarılan Kanal İstanbul’un finansmanına Hazine Garantisi verilmesi
ile bir gün sonra 21 Mart’ta çıkarılan Katar’la Su Yönetimi İşbirliği
anlaşmasıdır.
Bu iki
karar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını çok ciddi şekilde tehdit ediyor. Tarımdan
sanayiye kadar tüm üretim sürecinde ithalat bağımlısıyız. Türk ekonomisi döviz
üretemez hale geldi. Uyuşturucu bağımlısı gibi dış borç bağımlısı olduk. Dünyada
ülkeler yüzde yarım ile borçlanırken, Türkiye dış dünyadan dövize yüzde 6 ile
yüzde 10 arasında borçlanıyor. Borç bulunamayınca köprüler, otoyollar, şehir
hastanelerinden sonra şimdi de Kanal İstanbul için borçlanmada Hazine Garantisi
verildi. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durum 1875’te moratoryum ilan eden
ve sonrasında da devlet gelirleri yönetimini yabancılara terk eden (Düyûn u
Umumiye 1881) Osmanlı Devleti’nin batış sürecinden hiç de farklı değil.
20 Mart’ta
yayınlanan Merkez Bankası Başkanını görevden alınması, İstanbul Sözleşmesinin
feshi, İstanbul kanalının finansmanı için Hazine Garantisi verilmesi
kararlarından sonra 21 Mart’ta da Katar’la Su Yönetimi Anlaşması kararnamesi
yayınlandı.
Resmi
Gazete'de yer alan kararda, Türkiye ve Katar'ın işbirliği alanları 'entegre su
kaynakları yönetimi, su tesisleri yönetimi, kıyı ve geçiş suları yönetimi'
olarak sayıldı.
Önümüzdeki
dönem Orta Doğu’da Su ve Savaş kelimeleri yan yana anılacak. Katar’la hangi
alanda su yönetimi yapacağız? Ve işin çok daha vahimi… Kıyı ve geçiş suları
yönetimi ibaresi. Türkiye’de iki tane geçiş suyu var. Biri İstanbul Boğazı,
diğeri Çanakkale Boğazı. Şimdi de üçüncü olarak İstanbul Kanalı diye
tutturdular. Bu geçiş sularının yönetimi, Boğazların yönetimi, Montrö hepsini
çöpe mi atıyoruz?
Tarihsel
perspektiften baktığımızda; Katar Devlet Fonunu, İngiliz Dış Politikasının
stratejik hedeflerinden ayrı düşünmek olanaksız.
Lozan
görüşmelerine İngiltere adına katılan Lord Cruzon’un İsmet İnönü’yü nasıl
tehdit ettiğini hatırlamakta fayda var. “Aylardan beri görüşüyoruz.
İsteklerimizin hiç birini kabul etmiyorsunuz… Yarın kalkınmak için bizden gelip
yardım ve borç isteyeceksiniz. İşte o zaman bu kenara not ettiğimiz
isteklerimizi çıkarıp size vereceğim…”
Hazine
Garantili dış borçlar ve özellikle son verilen Kanal İstanbul için Hazine
Garantisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vurulacak en ağır darbelerden biri
olacak.
Sevgili
Uğur… Biliyorsun benim bir şapkam da siyasi… Ülke gerçeklerine karşı duyarsız
kalamadım ve Genel Başkanlığını Rifat Serdaroğlu’nun yürüttüğü Doğru Parti’de
ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. Dört gün önce
Sayın Serdaroğlu, tüm muhalefet partilerinin demokrasi cephesi oluşturmasını
önermişti. Bu görev de doğal olarak ana muhalefet partisi CHP’ye düşüyor. Benim
bir önerim daha var. Tüm muhalefet partileri olarak, Türkiye’nin bekasını
tehdit eden hazine garantilerini tanımayacağımızı dünya finans piyasalarına
açıklayalım.
Özellikle
Katar’la su yönetimi ve Katar’a yapılan borçlanmaların geniş alanda
tartışılmasını ve gündemde tutulmasını öneriyorum. Bu konuda deneyimli
yurtsever devlet adamı Sayın Şükrü Elekdağ’ın görüşleri de bizlere ışık
tutacaktır.
Selam
ve sevgilerimle…
Meslektaşın,
kardeşin
Meriç
Köyatası
Ekonomist-
Gazeteci
Doğru
Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder