YÜKSEK ENFLASYON VE SEFALET KOLKOLA
SLUMPFLASYON:
EKONOMİDE DRAMATİK ÇÖKÜŞ
6 Mayıs 2021 tarihinde Sevgili Uğur Dündar'ın Sözcü Gazetesi'ndeki köşesinrde yayınlanan mektubum...
Gazetecilikten
mesai arkadaşım, şimdinin Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı ekonomist Meriç Köyatası’ndan bir mektup aldım.
Sevgili Uğur
Dündar… Pandemi nedeniyle oturup sohbet edemesek de ara sıra telefonla ya da
mektuplaşarak ülke sorunlarını tartışıyoruz. Bir ekonomist olarak son açıklanan
enflasyon rakamlarını, sadece mutfaktaki yangın ve artan sefalet olarak
göremiyorum. Büyük bir ekonomik çöküşe girdik. Bu çöküşün çıkışı, artık sadece
ekonomi politikaları ile mümkün değil. Önce olabildiğince bir erken seçim ve
ardından devletin yeniden yapılandırılması ve doğru ekonomi politikalarının
hayata geçirilmesi ile mümkün olabilecek.
Önce kısa
bir enflasyon değerlendirmesi yapalım ve enflasyonun geleceğini ortaya koyalım.
Devletin resmi istatistik kurumu TUİK’e göre Nisan ayında tüketici fiyatları
yüzde 1.68, yıllık olarak da yüzde 17.1 arttı. Bunlar devletin açıkladığı
enflasyon oranları. Vatandaş, mevcut enflasyonun en az iki kat, hatta üç kat
olduğunu düşünüyor.
Bağımsız
bilim insanlarından oluşan ENA Grubun ölçtüğüne göre ise nisanda enflasyon
yüzde 2.62 oldu. (Bu arada bir not eklemeliyim. ENA enflasyon hesabında daha
yıllık seriye ulaşmadığı için yıllık enflasyon oranını açıklamıyor. Ancak, ENA
Grubun aylık rakamları ile TUİK’in aylık rakamlarını kıyaslarsak yıllık farkın
yaklaşık iki buçuk kat olduğunu söyleyebilirim.)
Enflasyondaki
esas felaket geleceğe ilişkin… Üretici fiyatları, tüketici fiyatlarının iki
mislinden fazla artıyor ve üreticiler, piyasadaki durgunluk nedeniyle bu fiyat
artışlarını tam olarak fiyatlarına yansıtamıyor. Yine devletin rakamlarına
göre, üretici fiyatları nisan ayında yüzde 4.34, yıllık olarak da yüzde 35.7
oranında artmış. Geçtiğimiz ay üretici fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 31.2
idi. Bu ay üretim maliyetlerindeki baskı daha da artmış yüzde 35’e fırlamış.
Merkez
Bankasının döviz rezervlerini satması, kurun yükselmesi, ithalata bağımlı
imalat sanayinde maliyetleri daha da artırıyor ve bu gelecekteki enflasyonu
besliyor.
Üretici
fiyatlarının tüketici fiyatlarından iki kat yüksek olması, önümüzdeki dönemde
fiyat artışlarının daha da artacağını gösteriyor. Eğer üreticiler piyasadaki
durgunluk nedeniyle fiyatlarını aynı oranda artıramazlarsa, bu kez ağır bir
iflas dalgası gelecek. Zaten yüzde 30’lar seviyesindeki işsizlik oranı tahammül
edilemez sınırlara ulaşacak.
Türkiye,
yaklaşık iki yıldır yapışkan enflasyon, yükselmek için baskı yapan kur ve
yükselmek için baskı yapan faiz kıskacına girmişti. Son dört aydır bu kıskaç
şiddetini giderek artırdı ve görünen o ki, artırmaya devam edecek.
Bu hale
düşmemizin nedenlerini ciltler dolusu kitapla anlatmak mümkün ama iki başlıkla
özetleyebilirim.
BİR: Türkiye,
19 yıldır rejimi değiştirmek hedefindeki bir iktidar tarafından yönetiliyor. Bu
hedefe ulaşmak için devletin ve toplumun tüm kurumları, parlamento, hukuk,
demokrasi, bürokrasi, birinci derece mahkemelerden yüksek yargıya kadar tüm
yargı, toplumsal ahlak ve vicdan, laik devlet yapısı, eğitim kurumları, ordu,
emniyet, sağlık kurumları ve bunlar gibi kurumlar ve kurallar toplu çürüme ve
çöküş sürecine girdi. Devletin denetim yapısı çöktü, yolsuzluk, kuralsızlık,
kanun tanımazlık büyük boyutlara ulaştı.
İKİ: Ekonomi
politikalarında ülkenin kalkınması, halkın refahı göz ardı edildi. İktidarın
ilk yıllarında dünyadaki olumlu finansal olanaklara rağmen bulunan tüm kaynaklar,
betona gömüldü, iktidar yandaşı-paydaşı şirketlere ihaleler ile dağıtıldı.
Ekonominin rekabet gücü zayıflatıldı, başta tarım olmak üzere ülke tamamıyla
ithalata bağımlı hale getirildi. Giderek kötüleşen eğitim sistemi sonucunda,
tarım, sanayi ve hizmet sektöründe hem işgücünün hem de sermayenin verimliliği
geriledi. Halka hizmet yerine yandaş-paydaş zenginleşmesini gözeten bütçe
uygulamaları yapıldı. Ekonomi iç ve dış borç batağına gömüldü. Yeni kaynak
bulabilmek için hazine arazilerinin yok pahasına satılması aşamasına gelindi. Gerek
iç piyasada gerek dış piyasada devletin kararlarına, sözlerine güven kalmadı.
Bu iki
başlık halinde topladığımız politikalar sonucunda işsizlik, yoksulluk, sefalet,
eşitsizlik, eğitimden sağlığa kamu hizmetlerindeki çöküş ile Türkiye tam gaz SLUMPFLASYON
sürecine girdi. Slumpflasyon, ekonomide aynı anda hem yükselen enflasyonun yaşanması,
hem de milli gelirin düşüşü, işsizliğin artmasıdır.
Yazıyı
rakamlara boğmak istemiyorum. Bir taraftan enflasyon her yıl artarak devam
ediyor, bir taraftan dolarla ölçtüğümüzde 2013 yılından bugüne kadar kişi
başına milli gelirimiz her yıl düşüyor. ( 2013 yılı kişi başı 12.480 dolar iken
2020 yılında 8.599 dolar) İşsizliğimiz en az yüzde 30 seviyesinde ve önümüzde
büyük bir iflas dalgası tehdidiyle karşı karşıyayız. Bugün geldiğimiz nokta, en
açık anlatımı ile insanların umutsuzluk ve çaresizlik sonucunda intihara
sürüklendiği büyük bir ekonomik çöküş dramıdır.
Sevgili Uğur
Dündar. Bu kadar karamsar tablo çizdim. Ama elbette çıkış yolu var. Ayrıca
siyasetçi şapkamla bu çıkış yolunu göstermek zorundayım. Bu çöküşten, slumpflasyondan
çıkmak için tek başına mükemmel ekonomik reçeteler yeterli olmaz. Halkın, önce
devlet yönetiminde, parlamentosuyla, hukukuyla, demokrasisiyle çağdaş-evrensel
ilkeleri tesis etmesi gerekir. Bunun için Türkiye’nin erken seçime ihtiyacı
var. Bir an önce demokratik yollarla bu iktidardan kurtulmamız gerekiyor.
Sonrasında, IMF’in Ortodoks iktisat politikalarının kalıplarını kıran, güçlü bir eğitim reformu ile insan kaynağını
öne çıkaran, kalkınmacı bir planlama anlayışı ile olabildiğince güçlü sosyal
devlet politikalarını benimseyen ekonomi politikaları hayata geçirilmelidir. Bir
başka yazıda bu ekonomi politikalarının ana hatlarını paylaşırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder