DOĞRU PARTİ’NİN EKONOMİDE YOL HARİTASI
CHP, İYİ P, Demokrat Parti ve Gelecek Partisi’nin ekonomiyle ilgili
kurmayları, Mecliste ekonomide Yol Haritası çıkarma amacıyla toplandılar. Dün
DOĞRU Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu, bir yazı yayınladı. (25 Kasım 2021)
Yazıda, CHP ve İyi Parti’nin, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile bir araya
gelmesini eleştirdi ve şu soruyu sordu:
“Dünün hesabını henüz vermemiş kirlenmiş siyasetçileri, bugünkü
sıkıntılarımızın suç ortakları, şimdi kurtarıcı mı oldu? Sayın Kılıçdaroğlu ve
Sayın Akşener, Londra tefecilerinin adamlarından size hayır gelmez. Çözüm
istiyorsanız, akıl almak istiyorsanız yardıma hazırız. DOĞRU Parti Ekonomiden
Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Meriç Köyatası’na rica ederiz. O da, “DOĞRU
Parti Yol Haritasını” yanına alır ve sizlere anlatır. Krizden nasıl çıkılır,
nasıl bağımsız ekonomik politika uygulanır, nasıl üretir, nasıl hakça
paylaşılır, nasıl zenginleşilir sizlerle ve Türk Milleti ile paylaşırız.”
Dört partinin nasıl bir Yol Haritası hazırlayacağını göreceğiz. Öncesinde
ben, ekonomide yangına müdahale politikaları ile DOĞRU Parti’nin ekonomi
alanındaki Yol Haritasını burada paylaşayım. Biraz uzun gelebilir ama tarihe
not düşelim. Daha önce bu Yol Haritasının 2 sayfalık ve 12 sayfalık özetini
paylaşmıştım. Şimdi biraz daha detaylısı aşağıda. Burada önerilen ve vaat
edilen konu ve başlıklarını hepsinin arkasında sayfalar dolusu gerekçeler,
dosyalar, raporlar var. Arzu edenlerle o konuları teker teker konuşur
tartışırız.
YANGINA İLK MÜDAHALE
Ekonomideki yangının en önemli nedeni, yönetim krizi ve tek adam rejimidir.
Tek adam rejiminden tekrar parlamenter sisteme geçiş, bağımsız yargı, insan
haklarına saygı gibi reformların gerçekleştirileceğinin kararlı bir şekilde
ifade edilmesi, yangına yapılacak ilk müdahale olmalıdır.
İkinci müdahale, ekonomi alanında liyakat sahibi yöneticilerle Bağımsız
Merkez Bankası, bağımsız TUİK ve Saray Rejiminin israfına son verecek,
Hazine’yi yağmalayan garantili Kamu Özel İşbirliği Projelerinin
sonlandırılacağı vaadi olmalıdır.
Üçüncü olarak da Hazineyi ve kamu mallarını soyan ve yağmalayanlardan
bağımsız yargı önünde hesap sorulup çaldıkları paranın tahsil edileceği,
Hazine’ye gelir kaydedileceği konusunda çok kararlı bir ifadenin
kullanılmasıdır.
Bu üç tedbir sadece kararlı bir söz verme ifadesidir. Piyasalarda etkisini
hemen gösterir. Türkiye’nin risk primlerini (CDS) ve kısa vadede uluslararası
piyasalardaki finansman maliyetlerini düşürür. Döviz piyasalarındaki oynaklığı
sakinleştirir.
Hemen ardından bu vaatlerin gereği için kararlı adımlar atılmalı, yeni bir
vergi reformu paketi hazırlanmalıdır. Başta tarım olmak üzere imalat sanayi,
KOBİ’ler ve esnafın üretime katılmasını sağlayacak can suyu ve dar gelirlilere
ücretliler ve emeklilere nefes alacak doğrudan gelir transferleri yapılmalıdır.
Sıkılaştırılması ve kesilmesi gereken bütçe harcamaları, çiftçi, emekçi ve
dar gelirlileri değil, çalıp çırpmayı hedefleyen gereksiz ihaleler, hazineyi
yağmalayan yandaş ve paydaş müteahhitler, saray destekçisi asalak vakıf ve
kişilere yönelik olmalıdır. Türkiye’de Hazine talanı öylesine boyuttadır ki, bu
talanın önlenmesi, hem bütçeyi rahatlatır, hem de sefalete sürüklenen geniş
kesimlere doğrudan gelir desteğine olanak sağlayacak büyüklüktedir.
Sayıları tam olarak bilinmeyen ama 6 milyon ile 10 milyon arasında olduğu
söylenen sığınmacı sorunu çözülmeli, sığınmacılar ülkelerine geri gönderilmeli
ve buradaki ekonomik külfet ortadan kaldırılmalıdır.
Bütçedeki sıkılaştırma ve ekonomiye verilen can suyu da enflasyonun temel
nedenlerinden biri olan üretim ve arz yetersizliğine çözüm sağlar.
Başta elektrik dağıtım şirketleri olmak üzere Hazine Garantili otoyol,
köprü ve şehir hastaneleri devletleştirilecektir. Yapılan özelleştirmeler
incelenecek ve gerektiğinde bir kısmına el konacak, bir kısmı bedeli ödenerek
devletleştirilecektir.
İlk etapta ithalata bağımlılığı azaltmak amacıyla ithal ikamesi sanayi
teşvik edilecek, gerektiğinde bu alanda devlet doğrudan yatırım yapacaktır.
Bunlar yangına ilk müdahale için zorunludur. Ama eski dönemlerde, krizlerle
mücadelede olduğu gibi nefes aldıktan sonra rehavete kapılmamalıdır. Hiç
gecikmeden ekonomide planlı bir kalkınma ve adaletli bir gelir bölüşümünü
hedefleyen yapısal devrim (reform) kararları yürürlüğe girmelidir. Bu da siyasi
partilerin görüşleri ve tercihlerini yansıtır. DOĞRU Parti olarak bizim
ekonomideki Yol Haritamızın geniş özeti, aşağıdaki gibidir.
DOĞRU PARTİNİN EKONOMİDE YOL HARİTASI
Köklü bir eğitim reformu yapmadan, köklü bir yargı reformu yapmadan,
devlette kuvvetler ayrılığı ilkesini yeniden kurmadan, alınacak hiçbir teknik
tedbir, ekonomiyi düze çıkarmayı ve refaha ulaşmayı sağlamaz.
Yabancı tefecilere Osmanlı dış borçları teminatı için kurulan “Duyun-u
Umumiye” benzeri Varlık Fonu ve Borç İdaresi Kurumu kapatılmalıdır...
Toplum refahını yok saymadan, insanı unutmadan ekonomide büyümek
amaçlanmalıdır... Ekonomide üreterek yoksulluğu bitirmek, ürettikçe artan
zenginliği hakça bölüşmek ve mutlu insanlar ülkesi olmak amaçlanmalıdır...
Ekonomi yönetiminde devlet, özel sektör ve kooperatiflerin yer aldığı karma
ekonomik model tercih edilmelidir...
Dış borca dayalı hormonlu büyüme politikaları süratle terk edilmeli,
ithalata bağlı üretim gerçekçi bir programla yeniden yapılandırılmalı ve
ihracata dönük yapıya ulaştırılmalıdır.
Bütün bölgelerde yerelden genele piyasa dinamikleri göz ardı edilmeden,
kendi kaynaklarımızla yurt çapında kalkınma hamlesi başlatılmalıdır...
Devlet Planlama Teşkilatı özerk yapıyla yeniden kurulmalı, çiftçi, işçi,
işveren, esnaf gibi ekonomik aktörlerin tümünün eşit temsil edildiği “Ekonomik
Sosyal Konsey” etkin biçimde kullanılmalıdır... Başta vergi reformu olmak
üzere, ekonomi alanında alınacak bütün kararları, “Ekonomik Sosyal Konsey”
etraflıca tartışmalıdır... Devlet Planlama Teşkilatı ve Ekonomik Sosyal Konsey
toplantılarında danışmanlık yapacak bağımsız “Bilim Danışma Kurulu”
kurulmalıdır...
KALKINMA MODELİMİZİN BİRİNCİ AYAĞI: EĞİTİM
Bilimi esas almadan, bilgi toplumunu geliştirmeden, ekonomik kalkınma ve
zenginleşmeyi sağlamanın mümkün olmadığı anlaşılmalıdır. Bilim ve teknolojideki
hızlı gelişmeler yakından izlenmeli, değişen üretim biçimleri, iş bölümleri ve
iş ilişkilerine uyum sağlanmalıdır. Bilgi, bilginin toplanıp işlenmesi,
algoritma yönetiminin önemli olduğu günümüzde, geleneksel yöntemlerle rekabet
edilemeyeceği bilinmelidir...
Türkiye’mizin kalkınmış bir ülke olarak dünyada etkili bir güç olması için,
başta teknoloji olmak üzere, her alanda dışa bağımlılıktan kurtulup kendi
teknolojisini, kendi sanayi ürünlerini üretmesi sağlanmalıdır. Bu hedefe
ulaşmak için, iyi eğitilmiş kalifiye genç nüfusumuzun büyük bir şanstır. Eğitim
sistemi hurafe ve dogmadan uzaklaşmalı, analitik düşünce ve bilime öncelik
veren yapıya kavuşturulmalıdır...
Ar-Ge faaliyetleri desteklenmeli, dünyadaki 5.0 sanayi devrimi ile ortaya
çıkan yeni kentleşme ve modernleşme anlayışı yakalanmalıdır...
Öğrenim çağında, özellikle ilköğretimdeki bütün öğrencilerin sağlıklı
beslenmesinin devletin sorumluluğunda olduğu unutulmamalıdır... Öğrencilerin
yeterli protein, sebze ve meyve tüketebilmesi için, bütün öğrencilere ücretsiz
sabah kahvaltısı ve öğle yemeği verilmelidir...
Öğretmen maaşlarını, kendi içindeki kıdemler gözetilerek, milletvekili
maaşlarına yakın bir seviyeye endekslenmelidir. Cazibesi artacak öğretmenlik
mesleği için adaylar, lise mezunlarında ilk yüzde 10’a giren öğrenciler
arasından seçilmelidir...
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri kurulmalıdır. Buradan mezun olan öğretmenler,
normal müfredat öğretmenlerinin dışında yerel kalkınma, tarımda ve üretimde
verimlilik artışı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yarım kalmış Aydınlanma
Devrimlerinin öncüleri olmalıdır.
KALKINMA MODELİMİZİN İKİNCİ AYAĞI: PLANLAMA, YEREL KALKINMA, TEŞVİKLER VE
KENTLER
Ekonominin tüm sektörlerinde dağınık olarak verilen teşvikler tek merkezde,
Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde toplanmalıdır...
Türkiye Kalkınma Bankası tekrar Ankara’ya taşınmalı ve DPT’nin kalkınma ve
teşvik politikasının, finansman aracı haline getirilmelidir...
Eximbank ihracatı destekleyen ihtisas bankası olarak ihracatçıların
hizmetine sunulmalıdır...
DPT’nin her bölge ve Türkiye geneli için, dünyadaki değişimler ve piyasa
dengelerini gözeterek plan hazırlaması sağlanmalıdır... Planlama yapılırken,
ekonominin tüm alt sektörlerindeki girdi çıktı tabloları esas alınmalıdır.
Modern planlama tekniği ile yatırımlarda, bölge, istihdam, teknoloji, ihracat
ve benzeri tercihler yapılırken, kapsayıcı olmalı, akıl ve bilimden sapmadan,
ekonominin tüm aktörlerinin demokratik katılımı sağlanmalıdır.
Teşvikler, genç işgücünün inovasyon yetenekleri, özel sektör dinamizmi ve
özellikle yerel kalkınma modellerinde kadın girişimci gücü ile
buluşturulmalıdır. Gençlerin ve kadın girişimcilerin iş geliştirme projelerine
devletin melek yatırımcı olarak katılmalıdır.
Belirlenen bölgelerde ve sektörlerde önderlik etmesi için, devletin
doğrudan yatırımlar yapması hedeflenmelidir...
Yerel kalkınma modelinde: DPT, üniversite, belediye, esnaf, sendika, KOBİ,
iş adamı, kooperatif ve çok ortaklı girişimlerle işbirliği şarttır... Ortak
kararla seçilen yatırımlara sermaye için kredi desteği verilmeli, yeterli
girişimci çıkmazsa doğrudan devletin yatırımı sağlanmalıdır...
Eğitim, yerel kalkınma, modern kentleşme birbirleriyle iç içe geçmiş
kavramlar.
İçinde insan olmayan en mükemmel kent planlamasının işe yaramadığı
bilinmelidir... Yerel kalkınma modelleri ve yeni ekonomik hayatın uygulamasıyla
kentlerimizi yeniden kurarken, doğa-kent-insan ilişkisi unutulmamalıdır. Her
insanın, cadde ve meydanlarda hareketli bir sosyal hayatın yaşanacağı
mekanlara, kültür merkezlerine, spor alanlarına, ihtiyacı olduğu
bilinmelidir... Modernleşme ve çağı yakalamak için sadece binaya değil, insana
ve sanata yatırım yapılmalı, sanatçılar desteklenmelidir.
Hastalıklı büyük mega kentler yerine Türkiye’nin her tarafında yerel
kalkınma ve kentlerde çağı yakalama hamlesine girişilmelidir. Cumhuriyetin ilk
dönemlerindeki sanayileşme hamlesi, sadece sanayileşme değildi. Sümerbank ve
benzeri fabrikalar bulundukları kentlerin sosyal ve kültürel hayatını ve
modernleşmesini de sağlıyordu. Bu modeli, günümüz şartlarına göre örnek
alınmalıdır. Belirlenen bölgeler ve sektörlerde hem sanayiye hem de kentsel
gelişime önderlik etmeleri için, devlet doğrudan yatırımlar yapmalı,
gerektiğinde yerel yönetimler ve özel sektörle birlikte ortaklıklar kurmalıdır.
Gençlerimize sadece çağdaş bilimi sunmak yetmiyor. Onlara yaşadıkları
kentlerde evrensel değerleri yaşama olanakları da açmak gerekiyor...
Yerel kalkınmanın ve Anadolu’daki kentlerin çağdaşlaşma hamlesinde başlıca
gücümüz, kız erkek ayrımı yapmadan gençlik olmalıdır. Her yıl her şehirden en
az 1000 lise son sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 100 bin öğrenci, birinci
yıl lisan eğitimi, ikinci yıl lise mezuniyeti için Avrupa, Rusya, Çin gibi ülkelere
gönderilmelidir.
Ve yine her sene her şehirden en az 200 öğrenci olmak üzere her sene 20 bin
lise mezunu öğrencimiz istedikleri dalda öğrenim görmeleri için Avrupa, Rusya,
Çin gibi ülkelere üniversiteye gönderilmelidir. Bu öğrenciler döndüklerinde
kendi illerinde en az beş yıl devletin sağladığı iş garantisiyle çalışmak
kaydıyla tam burslu olmalıdır. Gençler, bir taraftan aldıkları iyi eğitim,
diğer taraftan farklı ve yeni dünya görüşleri ile birlikte yerel kalkınmada,
Anadolu yerleşim yerlerinin çağdaşlaşmasında, kültür ve sanatla buluşmasında
öncü olacaklardır.
Modern kentlerde çocuk meclisleri olmalı ve oyun alanlarını çocukların
kendileri yönetmelidir...
Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Sistemleri ve yerel yönetimlerle birlikte
Türkiye’nin her yerinde modern Huzur Evleri teşvik edilmelidir...
KALKINMA MODELİMİZİN ÜÇÜNCÜ AYAĞI: YÜKSEK KATMA DEĞER ZİNCİRİ
Düşük katma değer üreten bir ülke olduğumuz ve ihracatla ekonomik büyüme
var gibi görünse de ithalata bağımlı olduğumuz ve ülkemizin fakirleştiği
unutulmamalıdır...
Fakirleşen uzmanlık tuzağına düşmeden ve işsizlik dalgasına kapılmadan adım
adım orta ve yüksek katma değerli sektörlere geçişimiz sağlanmalıdır...
Orta ve yüksek katma değerli sektörlerde uzmanlaşırken, DPT’nin ara mal
üretimini planlayan yatırımları teşvik edilmelidir... Sanayinin yapısı yüksek
katma değerli ürünlere doğru değiştirilirken, verimliliği ve rekabet gücü
artırılmalıdır...
Yeni kurulacak stratejik sanayi sektörleri korunmalı, bu yeni sanayilere
kaynak tahsisi yaparken, planlama ile piyasa dengesi gözetilmelidir...
Dünya ile rekabet edebilecek yatırımlar için: Düşük faizli kredi, özel
sektörle ortaklık ve yaratıcı projelere devlet desteği sağlanmalıdır...
Belirlenmiş bazı sektörlerde dünya ölçeğinde rekabet gücü kazanılıncaya
kadar, yeni şirket kurulması sınırlandırılmalıdır...
Türkiye’nin rekabet gücünün, işgücü piyasasında açlık sınırının altındaki
ücret politikalarıyla sağlanmayacağı unutulmamalıdır. Rekabet gücü, dinamik
yenilikçi özel sektör, planlı kalkınma anlayışına uygun teşvik, gerçekçi para
politikası ve kalifiye insanlarla sağlanabilir...
PARA POLİTİKALARI VE SERMAYE PİYASALARI
Para politikaları, gerçek anlamda bağımsızlığına kavuşturulmuş Merkez
Bankası tarafından yürütülmelidir...Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının temel
görevleri: Enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarının oturtulması olmalı,
Merkez Bankası, faiz ve kur politikalarında özerk davranmalıdır... Hükümet
bütçe dengesini sağlayıp iç ve dış borç ihtiyacını azaltarak, Merkez Bankası’nın
enflasyonla mücadelesine destek vermelidir...
Katma değeri artıran ihracata dayalı ekonomik kalkınma modeli
benimsenmelidir...Bağımsız ve özerk Devlet Planlama Teşkilatı ile bağımsız ve
özerk Merkez Bankasının uyum içinde çalışması sağlanmalıdır...
Para piyasalarında BDDK ve bankalar uluslararası standartlarda çalışmalı,
Kamu bankalarının ucuz finansman göreviyle ortaya çıkacak zararları, bankanın
öz kaynaklarından değil, Hazine’den karşılanmalıdır...
Kooperatifler ve çok ortaklı yerel girişimlerin, İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası’nda, piyasalara açılması teşvik edilmelidir...
VAATLERİMİZİN KAYNAĞI, BÜTÇE VE MALİYE POLİTİKALARI
Devletin değil, milletin parası vardır. Siyaset, milletin vergilerini,
doğal kaynaklarını harcarken toplum yararına tercih yapma sanatı olmalıdır...
Bütçe ve devlet harcamaları, siyasetçiler ve yandaşları için zenginleşme aracı
değil hizmet aracı olmalıdır... Sosyal devlet ilkeleri ve ekonomik kalkınma
programları için, yeterli kaynaklarımızın olduğu unutulmamalıdır...
Toplumun büyük kesiminin vicdanını sızlatan vergi yapısı değiştirilmeli,
çağdaş toplumlardaki uygulamalara göre bir vergi reformu yapılmalıdır... Bugün
ülkemizde vergilerin yüzde 70’i zengin fakir demeden herkesten alınan ÖTV ve
KDV gibi dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu adaletsiz uygulama kesinlikle
değiştirilmelidir... ÖTV ve KDV oranları düşürülmeli, kayıt dışı ekonomi
durdurulmalı ve doğrudan toplanan vergiler artırılmalıdır...
Cumhurbaşkanlığı uçak filosu ve devlette 200 bin makam aracı saltanatına
son verilmeli. Gelişmiş ülkelerdeki gibi 10 bin makam aracı dışındakilerin tümü
satılmalıdır...
Milleti soyanların yolsuzluklarının yanlarına kâr kalmaması için, bağımsız
yargı önünde hesap sorulmalıdır...Vergi reformu ve doğru bütçe dengeleri ile
sağlanacak kaynakların yanı sıra, çalınan paralar ve sanayi tesisleri yasalarla
geri alınmalıdır...
Sadece merkezi hükumetin değil, bazı belediyelerin de üzerine gidilmeli,
devletin iç ve dış borcunu karşılayacak büyüklükteki yağmalamalar geri
alınmalıdır...
Hesap sormalardan gelecek devasa kaynak, sosyal devlet harcamalarına,
pandemi nedeniyle kredi borcu şişen esnafa ve düşük gelir gruplarına,
çalışamayıp zor duruma düşenlere aktarılmalıdır...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Belediyelerin imar değişikliklerinden doğan
kent rantları, adil biçimde vergilendirilmelidir... İmar planı rantları,
siyasetçilere ve müteahhitlere verilmemeli, yarısı yerel yönetimlere, yarısı
merkezi bütçeye aktarılmalıdır...
Devri sabık yaratılmalı ve özelleştirme adı altında yağmalanan kamu
yatırımlarına el konulmalıdır...Köprü ve otoyollardaki geçiş garantileri
kaldırılmalı, duruma göre kimisi haklı bir bedelle, kimisi bedelsiz olarak geri
alınmalıdır...Elektrik dağıtım şirketlerindeki altyapı yatırımları incelenerek
bedelsiz veya haklı bir bedelle devletleştirilmeli, yönetimleri merkezi
hükumete ve yerel yönetimlere bırakılmalıdır...Araç muayene istasyonu gibi
imtiyaz devri olan özelleştirmeler iptal edilmeli, hiçbir bedel ödenmeden
devletleştirilmelidir...Arsa rantı nedeniyle yapılan özelleştirmelerle
kapatılan ve yerine inşaat yapılan yerlerde ek rant vergisi alınmalıdır...Düşük
bedelle özelleştirme yapılan işletmelerde kamu payları artırılmalı veya
özelleştirme bedeli ödenerek geri alınmalıdır...
Bugün milletvekilleri asgari ücretin 10 katı kadar maaş alıyorlar, bu oran
Avrupa ülkelerindeki gibi 5 katı olmalı ve asgari ücret yükseltilmelidir... 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu değiştirilmeli, 3600 ek gösterge sorunu
çözülmelidir...
Öğretmen, hakim, savcı ve hekim-hemşire maaşları, en yüksek devlet memuru
maaşı ve milletvekili maaşı seviyesine yakın bir seviyede belirlenmelidir.
GÜÇLÜ BİR SOSYAL DEVLET İÇİN
Bugün Türkiye’de milli gelirin yüzde 20’si kadar vergi toplanıyor. Bu
büyüklükteki bütçelerle sosyal devlet olunmaz. Vergi kaçak ve kaybı önlenmeli,
kent rantları siyasetçilere ve onların yandaşlarına değil bütçeye aktarılmalı,
vergilerin yanı sıra ihaleler ile hazine soygunu, hazine garantili yollar ve
hastaneler, devlet yönetimindeki şatafat ve saltanat uygulamaları kaldırılmalı,
devlete ait imtiyazlı işletmelerin gelirleri ile birlikte, bütçe toplam
gelirlerinin Batı Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkelerindeki gibi milli gelirin yüzde
45-50 seviyesine ulaşması sağlanmalıdır.
Avrupa ülkelerinde bütçeden karşılanan emeklilik, sağlık ve sosyal yardım
harcamalarının milli gelire ortalaması (GYSYİH) yüzde 29… Buna eğitimi de
eklediklerinde sosyal devlet harcamaları yüzde 35-40 seviyesini buluyor.
Türkiye’de ise eğitim, sosyal yardımlar ve sağlık harcamaları dahil hepsi milli
gelirin yüzde 10’u seviyesinde… Milli gelirin yüzde 20’si kadar olan bütçenin
kalan yüzde 10’u da, savunma, adalet, asayiş, genel yönetim gibi diğer devlet
işlerine harcanıyor.
Sosyal devlet dendiğinde ilk olarak akla dört konu gelir. Eğitim, sağlık,
emeklilik sistemi ve sosyal yardımlar…
Gereken reformlarla birlikte, bütçeden milli gelirin yüzde 8’ini eğitime,
yüzde 6’sını sağlığa, yüzde 20’sini emeklilik ve sosyal yardımlara yüzde 6’sı
teşviklere, kalan yüzde 10’u da; asayiş, savunma, yargı, kamu yönetimi gibi
devletin normal işlerine ayrılmalıdır.
EĞİTİM: Tamamen parasız olmalı, taşımalı eğitime son verilmeli, en ücra
yerdeki köylerde okul açılmalıdır. Tarikatlara ait üniversiteler kapatılmalı,
mal varlıklarına el konulmalı, dünya çapında eğitim veren özel vakıf üniversiteleri
desteklenmelidir. Devlet öğrencisine kredi ve borç vermez. Karşılıksız burs
verilmeli, tüm öğrenci kredi borçları silinmelidir… Her ilde hesapsız kitapsız
açılan, üniversite eğitiminden çok uzak tabela üniversiteleri kapatılmalı,
bunların yerine gençleri meslek sahibi yapacak meslek okulları kurulmalıdır.
SAĞLIK: Herkese, koruyucu ve tedavi edici ücretsiz kaliteli sağlık hizmeti
sağlanmalı, kimse sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kalmamalıdır. Devleti soyan
hantal Şehir Hastaneleri sistemine son verilmeli, her ilde vatandaşların
kolayca ulaşabileceği devlet hastaneleri ve semt hastaneleri açılmalıdır.
EMEKLİLİK: Emekli maaşları, bir emeklinin mutfak, temel ihtiyaçlar ve
kültürel harcamalar dahil, iki kişiyi rahatça geçindireceği seviyeye
yükseltilmeli, EYT’lilerin sorunları çözülmelidir.
SOSYAL YARDIMLAR VE VATANDAŞLIK TEMEL GELİRİ: Sosyal yardımlar, iktidarın
sadakası gibi dağıtılmamalı, ihtiyaç sahiplerine adil bir şekilde
dağıtılmalıdır. Dünyadaki teknolojik gelişmeler ve yapay zeka, robotlar, otomasyon,
üretim sürecinde hızla insanoğlunun yerini alıyor. Bu nedenle, sosyal yardım
ödemelerinde yeni modeller geliştirilmelidir. Geliri ne olursa olsun tüm
vatandaşlara Vatandaşlık Temel Geliri olarak ödenmelidir. Teorik olarak bu
çalışmayı yaptık ve hedeflediğimiz vergi reformunu gerçekleştirdiğimizde, tüm
vatandaşlara Vatandaşlık Temel Geliri ödemesi yapılmalı, kimse sadakaya muhtaç
hale bırakılmamalıdır.
ULUSLARARASI EKONOMİK VE SİYASİ İŞBİRLİKLERİ
Dünyanın yeni ekonomik düzeninde, ağırlığı artan Asya ve Çin ile Avrupa
arasındaki ticaret hacminin çok büyüyeceği göz ardı edilmemelidir. Çin’in büyük
kara-deniz-demiryolu yatırımlarıyla Avrupa’ya ulaşımı hedefleyen Kuşak Yol
projesinde avantajlarımız vardır. Türkiye’nin dört bir yanında istasyonlar,
limanlar, havaalanlarıyla, yeni lojistik merkezlerinin kurulması
hedeflenmelidir.
Kuşak Yol projesi, Asya’daki Türk Devletleriyle kurulacak siyasi ve
ekonomik işbirliklerine katkı sağlayacağı unutulmamalıdır. Bu fırsatların
değerlendirilmesi için ihracata yönelik yatırımlarda yabancı sermayeye gereken
destekler sağlanmalıdır.
YENİ DÜNYA DÜZENİNDE ÇEVRE VE EKONOMİ
Küresel ısınmanın, insanlığın yüz yüze kaldığı en büyük tehditlerden biri
haline geldiği…Doğanın bozulmasının, sel, hava kirliliği, susuzluk, kuraklık,
denizlerin yükselmesi sonucu kıtlık ve açlığa yol açacağı…Bu kötü gidişin,
yakın gelecekte büyük göç dalgalarına ve umulmayan savaşlara sebep olacağı …
Ekilebilir tarım alanlarının, meraların ve temiz su kaynaklarının, gıda
güvenliği için çok sıkı korunması gerektiği unutulmamalıdır...
Doğanın korunması amacıyla dünya çapında çıkarılacak yaptırımlar için: Yeni
madencilik, enerji ve sanayi politikaları hazırlanmalıdır...
Sağlıklı yaşam ve yeni dünya düzeninde ekonomik zafiyete düşmemek için,
kentleşmede Çevre ve Orman Bakanlığı etkin görev yüklenmelidir... Yanan
ormanlar asla imara açılmadan ağaçlandırılmalı, orman yangınları ile mücadelede
Türk Hava Kurumu tekrar güçlü hale getirilmelidir...
Orman vasfını kaybetmiş alanları orman köylülerinin kooperatiflerine ve
özel sektöre verilmeli, mobilya, kâğıt ve endüstriyel ağaç üretimi teşvik
edilmelidir...
BİLİM, TEKNOLOJİ, AR-GE
Bilgi, veri ve algoritmalar yönetiminin, yeni dünya düzeninde en etkili güç
haline geldiğinin farkında olunmalıdır...
“Yüksek Teknoloji ve Ar-Ge Bakanlığı” kurulmalı ve bu bakanlığa bağlı
“Silikon Vadisi” gibi büyük bir teknoloji yerleşkesi oluşturulmalıdır....
Birçok alanda Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi için, üniversiteler ve özel
sektörün ilgili bakanlıklar ve DPT ile işbirliği sağlanmalıdır...
Ar-Ge harcamalarının milli gelinden alacağı pay yüzde 1’den yüzde 4’e
çıkarılmalıdır...
Tarım kooperatifleri, KOBİ’ler, büyük sanayi ve hizmet sektörü, rekabet
gücünün artırılması için, bilgi teknolojilerinden yararlanmalıdırlar...
Türkçe internet içeriğinin nicelik ve nitelik açısından geliştirilmesi ve
kolay erişilebilir olması için, internet hızının artırılması sağlanmalıdır...
Öğretmen ve öğrencilerin, internete ücretsiz erişimi sağlanmalıdır...
Değerli bilim insanlarımızın, baskı altına alınan üniversitelerden kaçıp
farklı özgür ülkelerde büyük başarılar kazandıkları unutulmamalıdır... Nobel
ödülü alan, NASA ve Cern gibi birçok ünlü kurumda başarıyla çalışan Türk bilim
insanları bir araya getirilmelidir... Bu amaçla gönüllü çalışılacak bir “Türk
Bilim İnsanları Dünya Konseyi” kurulmalı, politik yanlışların yarattığı ciddi
beyin göçü durdurulmalıdır...
ULUSAL TARIM VE HAYVANCILIK
Tarım, Türkiye için en önemli stratejik sektördür. Güvenli tarım ve
sağlıklı gıda, temel ilkemiz olmalıdır...Tarım kesimindeki çiftçilerimizin
haciz, borç, kredi, katlanan faiz ve finans yangını öncelikle
söndürülmelidir...
Çiftçilerimizin Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara olan borçları
silinmeli, doğacak görev zararlarını Hazine üstlenmelidir... Çiftçilerimize
verilecek mazotta ÖTV sıfırlanmalıdır. Tohum, gübre, yem ve damızlık hayvan
destekleri verilmelidir.,
Bilimsel yöntemle ülkemizin tarım ve hayvancılık haritası çıkarılmalı, bu
haritaya göre en verimli olacak yatırımlar hedeflenmelidir... Bu haritaya göre
su tasarrufu gözetilerek, tarımsal üretim alanlarıyla büyükbaş ve küçükbaş
hayvancılık için meraları tespit edilmelidir...
DPT, Tarım Bakanlığı ve Kooperatiflerin işbirliğiyle üretim planlaması
yapılmalı ve teşvikler bu plana göre dağıtılmalıdır... Bu planlamaya uygun
üretim yapan çiftçinin ürünlerine devletin satın alma garantisi
getirilmelidir...
Tarım alanları, meralar ve su kaynakları çok ciddi biçimde korunmalı,
madencilik, enerji, inşaat, turizm sektörlerine asla izin verilmemelidir...
Tarım, mera, orman ve su kaynakları alanlarında, önceden verilen madencilik,
enerji ve benzeri faaliyetlerin ruhsatları iptal edilmelidir.
Yeni sulama kanalları yatırımlarıyla GAP canlandırılmalı, boşa akan
milyarlarca metreküp akarsu, kanallarla taşınmalı ve tarımda büyük bir “Orta
Anadolu Projesi” hayata geçirilmelidir...
Köylerden başlayıp il ve bölge düzeyine kadar, devletin altın hisse ile
temsil edileceği tarım kooperatifleri kurulmalıdır.
Kooperatifler, yerel yönetimler ve DPT’nin yönlendirmesiyle, bölgesel
kalkınma amaçlı tarıma dayalı sanayileşme politikaları uygulanmalıdır...
Çiftçilerimizin yem fabrikaları, gübre fabrikaları, tarıma dayalı sanayi
tesisleri ve soğuk hava zincirlerine ortak olmaları sağlanmalıdır..
Özelleştirilen Şeker Fabrikaları, Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık
Kurumu, Yem Sanayi incelenmeli, yeniden açılmalıdır...
Üreticilerin ve kooperatiflerin her an yanında olması için, her köyde en az
bir ziraat mühendisi ve bir veteriner istihdam edilmelidir... Köy Enstitüleri
çağın koşullarına göre yeniden yapılandırılmalı, her köyde Yüksek Köy Enstitülü
öğretmenler görev almalıdır.
TRT’nin bir kanalı sadece tarımsal üretim ve verimlilik artışına yönelik,
eğitici ve eğlendirici bilimsel programlar için ayrılmalıdır...
Her ilde kooperatif, yerel yönetim, üniversite ve Bakanlık katılımıyla,
Atatürk Orman Çiftliği gibi Ar-Ge üretim çiftlikleri kurulmalıdır...
Yerli tohumlara ve ülkemiz iklimine uygun besi ve süt hayvancılığı ırkı
ıslah çalışmalarına ağırlık verilmelidir...
Her küçükbaş ve büyükbaş hayvan, köydeki veterinerlere kayıt ettirilmeli,
aşı ve bakımlarının ücretsiz olarak yapılıp izlenmesi sağlanmalıdır...
Bu uygulamanın buzağı, kuzu ve oğlak ölümlerini önleyeceği, halkımızı daha
ucuz hayvansal proteine ulaştıracağı unutulmamalıdır...
Tansiyon ve şeker hastalığını yaygınlaştırıp ulusal güvenliğimizi tehdit
eden, ithal hibrit tohum ve mısır şurubu kullanımına son verilmelidir...
Yem, gübre ve tarım ürünleri ithalatıyla, Amerikalı ve Avrupalı çiftçilerin
desteklenmesi son bulmalı, yem bitkileri üretimi ve yem fabrikalarının
kurulması teşvik edilmelidir...
Ziraat Bankası’nın asli görevine dönmesi, tarım ve tarıma dayalı sanayiler
için finansman kaynağı olması sağlanmalıdır...
Tarımsal girdi maliyetlerinde beklenmeyen artışlarla oluşan fark, AB
ülkelerindeki gibi devlet desteğiyle karşılanmalıdır...
Her ürün için, üretim maliyeti, enflasyon, ekonomik büyüme refah payı ve
çiftçiye kar payı bırakılarak, taban fiyat belirlenmelidir...
Hazinenin tarım arazileri, topraksız çiftçilere, kentten köye dönenlere ve
projesi olan gençlere, bedelsiz olarak kiralanmalıdır...
ENERJİ VE MADENLER
Madenler, doğal kaynaklar ve enerjinin, tarih boyunca savaşların en önemli
nedenlerinden biri olduğu, genel ekonomi, dış politika ve savunma
stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olduğu unutulmamalıdır...
Madencilik sektöründe, doğanın hoyratça tahribatının kabul edilemez
boyutlara geldiğinin farkına varılmalıdır... Gelişmiş ülkelerde uygulanan
çevreye hassas teknolojiler kullanılmalıdır.
İktidarın rant amacıyla, gelişigüzel dağıttığı maden ruhsatlarının tümü
incelenmeli, gerekenler iptal edilmelidir...
Doğayı daha fazla tahrip etmeye hakkımız yok. Altın madenleri ruhsatları
iptal edilmeli ve altınla ilgili kararlar, gelecek nesillere bırakılmalıdır...
Bor, uranyum, toryum, berilyum, krom gibi stratejik önemdeki madenler
devlet tarafından aranıp ve işletilmelidir...
Maden Kanunu ve Uygulamaları ile ilgili yönetmelikler yeniden ele alınmalı
ve yerli madencilere kolaylıklar getirilmelidir...
Atatürk’ün çıkarttığı Maden Kanunu felsefesi benimsenmelidir. MTA doğal
kaynaklarımızı arayıp bulur ve Etibank’a devreder. Metal madenlerin işletme
yetkisinin Etibank’ta olduğu sisteme dönülmelidir... Yabancı sermaye ile
işbirliği, maden çıkartmada değil, çıkartılan madenlerin işlenmesi aşamasında
değerlendirilmelidir...
Yenilenebilir enerjinin üretimi ve depolanması ile stratejik madenlerin ürüne
dönüşebilmesi için Ar-Ge çalışmalarına öncelik verilmelidir...
Değerli stratejik madenlerin ihracatı durdurulmalı, devletin çıkardığı ham
maddelerin, yurt içinde ürüne dönüşmesi ETİBANK görevi olmalıdır...
ETİ Maden, TPAO, BOTAŞ, gibi hayati kuruluşlarımız, Varlık Fonu listesinden
çıkartılmalı, bağımsız özerk kurumlar olarak yönetilmelidir...
Enerji devrimi yaratıp ülkemizi zenginleştirecek olan, bir metreküpü 164
metreküp doğalgaza eşit “Gaz Hidrat” rezervlerimiz araştırılmalıdır...
Termik santrallerde Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği kriterlerini
sağlayacak bütün koruyucu tedbirler alınmalı ve belirli bir takvim dahilinde
kömür kaynaklarının kullanımından vazgeçilmelidir. Elektrik ve doğalgaz
dağıtımında, tüketici vatandaşlar aleyhine yapılan ücretlendirmelere son
verilmelidir... Güneş santralleri kurulmalı, köylerin ve konut sitelerinin
elektrik ihtiyacı buradan karşılanmalıdır...
ULAŞTIRMA, LOJİSTİK, ALTYAPI VE HABERLEŞME
Mevcut siyasi iktidarın Montrö Antlaşması’na aykırı Kanal İstanbul projesi
kesinlikle iptal edilmelidir...
Ekolojik dengenin bozulması, denizlerimize zarar vermesi, nüfus artışı
sorunu olan İstanbul’un içinden çıkılmaz hale gelmesi engellenmelidir...
LNG ve LPG tankerlerinin geçiş kontrolü amacıyla dolum, boşaltım, depolama
ve pompa istasyonları kurulmalıdır...
İhracata yönelik çalışan KOBİ’lerin mallarını İstanbul, İzmir, Mersin gibi
liman kentlerinde oluşturacak lojistik merkezlere, düşük maliyetlerle ulaşması
sağlanmalıdır...
İlgili meslek kuruluşlarına destek sağlanmalı, Slovenya-İtalya-Güney Fransa
gibi ülkelerden limanlar satın alınması teşvik edilmelidir... Avrupa’da satın
alınacak liman ya da limanlar üzerinden, AB içerisinde dağıtım ağı kuracak
lojistik şirketleri teşvik edilmelidir... Böylece tüm KOBİ’lerin ürünleri Avrupa’nın
her tarafına servis edilmeli, KOBİ’lerin rekabet ve pazarlama gücü
artırılmalıdır...
Atatürk Havalimanında bulunan pistler onarılmalı ve bu havalimanımızı
yeniden hizmete alınmalıdır...
Sivil ve askeri havacılık olanakları birleştirilmeli, komşu ve bölge
ülkeleriyle işbirliği yapılarak “bölgesel uçak” üretimine başlanmalıdır...
Canlı bir turizm için hava taşımacılığımızda charter (tarifesiz) ve düşük
ücretli taşımacılığı teşvik edilmelidir...
Yerel kalkınma ve iç turizm hamlesi için, sivil havacılık alanında yerel
girişimlere destek verilmelidir...
Milli demiryolu stratejimiz belirlenmeli ve hızlı demiryolu ulaşımı ülkenin
her köşesine yaygınlaştırılmalıdır.
Ticari taşımacılıkta demiryolu yatırımlarına öncelik verilmeli, Türk
nakliyecilerinin ve TIR’ların AB’de serbest dolaşımının sağlanması için gereken
her türlü girişim yapılmalıdır...
DENİZCİLİK VE BALIKÇILIK BAKANLIĞI
Denizciliği ilgilendiren ulaştırma, tersanecilik, balıkçılık, enerji arama,
yat ve cruise turizmi, çevre koruma, su sporları gibi faaliyetler Denizcilik
Bakanlığı bünyesinde toplanmalıdır...
Liman işletmecileri, DPT ve üniversiteler ile işbirliği sağlanmalı, Akdeniz
Havzasında çağa uygun liman işletmeciliği hayata geçirilmelidir...
Limanların ve lojistik merkezlerin kapasitesi artırılmalı, Türkiye’nin her
bölgesini, dış ticarete entegre etmek için demiryolları ve karayollarının liman
bağlantıları verimli hale getirilmelidir...
Deniz Ticaret Filomuzun gelişmesi ve Türk bayraklı gemilerin dünya
taşımacılığında daha çok yer alması için gerekli teşvikler sağlanmalıdır...
Mevcut tersanelerin daha etkin, rasyonel ve büyük kapasiteli tersaneler
haline dönüştürülmesini sağlanmalıdır... Türkiye’nin hedefi, gemi inşa, bakım
ve onarımında dünyanın ilk 5 ülkesi arasına girebilmek olmalıdır...
Balıkçılıktaki avlanma ve av yasağı konularında, çıkar gruplarının dar
menfaatlerinin etkisi kaldırılmalıdır... Avlanma esasları ve yasakları, bilimin
gereklerine göre ve Avrupa Birliği kriterlerine uygun olarak yeniden
düzenlenmelidir...
Zor deniz şartlarında çalışan balıkçılar ve gemi adamları için özel vergi
indirimleri uygulanmalıdır... Uzun süreli av yasağı dönemlerinde, kayıtlı tüm
balıkçılara, soğuk zincir işletmecileri ve çalışanlarına, Hazine yardımı
sağlanmalıdır...
Göller ve nehirlerde balıkçılık geliştirilmeli, kapalı koylar dışındaki
açık denize bakan kıyılarda çiftlik balıkçılığı teşvik edilmelidir... Dışişleri
Bakanlığı ile işbirliği yaparak büyük balıkçı gemilerinin okyanuslarda açık
deniz balıkçılığı yapabilmeleri sağlanmalıdır...
TURİZM VE TANITMA
Turizmin Türkiye’mize kazandırdığı döviz ile ekonomimizin lokomotif
sektörlerinden biri olduğu unutulmamalıdır...
Türkiye’yi gelen turist sayısının arttırılması ve turizm gelirleri
açısından dünyanın ilk 5 ülkesi arasına girmesi için projeler yapılmalıdır...
Katılımcı yönetim anlayışıyla, turizm özel sektör paydaşlarını tek çatı
altında toplayacak Türkiye Turizm Odaları Birliği kurumsallaşmalıdır...
Devlet Planlama Teşkilatı, bakanlıklar, belediyeler, sektör kuruluşları ve
üniversite temsilcilerinden bir Turizm İstişare Kurulu oluşturulmalıdır...
Kültür ve Turizm Bakanlığı önderliğinde Turizm Master Planı yapılmalı,
Türkiye Tanıtım Ajansı etkin biçimde devrede olmalıdır...
İletişim teknolojilerinin değişmesiyle, internet platformları öne çıkıyor.
Tanıtım ve pazarlamayı üstlenecek yazılım programları yapılmalıdır...
Kitle turizmine yönelik büyük tesislerin, uzun sezona sahip Antalya ve
Mersin bölgesinde toplamasına özen gösterilmelidir...
Üst gelir grubuna yönelik politikalar geliştirilirken, mevcut turizm
potansiyelini küstürüp kaçırmayacak uygulamalar sürmelidir…
Sezonun kısa olduğu bölgelere, üst gelir grupları için butik oteller,
gastronomi ve kültür turizmi yatırımları yapılmalıdır...
Turizmde en üst seviyede gelir bırakan yat turizminin önündeki engeller,
Çevre ve Orman Bakanlığı ile birlikte kaldırılmalıdır...Doğal güzelliklere
sahip el değmemiş koyların, yandaş müteahhitlerin turistik otel yapıyoruz diye
betonla yağmalaması durdurulmalıdır... Yat turizmi önündeki en büyük tehdit
betonlaşma ve çevre kirliliğidir. Yat turizminin bakir koylara ve doğaya
ihtiyacı olduğu bilinmelidir...
Türkiye marinalarında kışlayan bir yatın sadece turizmde değil, birçok
sektörde istihdam yarattığının farkında olunmalıdır... Küçük yelkenlilerden
mega yatlara kadar tüm teknelerin bakım ve onarım işleri için, marina ve çekek
yeri yatırımları teşvik edilmelidir...
Amatör denizcilik teşvik edilmeli, balıkçı barınakları gibi uygun fiyatlı
özel küçük tekne bağlama barınakları kurulmalıdır... Yelken kulüplerinin,
ulusal ve uluslararası yarışlar organize edebilmesi için özel teşvikler
verilmelidir...
Zengin gastronomi kültürüne sahip ülkemizin mutfak birikimini, dünyaya
tanıtacak projeler geliştirilmelidir...Türkiye’nin dört bir yanında, hem iç hem
dış piyasaya yönelik olarak Gastronomi Turizmi hamlesi başlatılmalıdır...
Türkiye gastronomisinin ünlü ve etkili “Michelin Yıldızı” kapsamına alınması
sağlanmalıdır...
Birçok medeniyetin doğum yeri olan arkeolojik zenginliklerimiz ve antik
kentlerimizin, bölgesel kalkınma projelerine ışık tutmalıdır...
Medeniyetler üzerinden modernleşme ve kentleşmenin, turizmde en üst
seviyede yarar getirmesi için gereken her destek verilmelidir...
Golf turizmi de yüksek gelir getiren bir alandır. Çevre ve su kaynakları
tahribatına neden olmayan Golf sahası yatırımları desteklenmelidir...
Termal ve Sağlık Turizmi için, Sağlık Bakanlığı önderliğinde, yerli ve
yabancı sendikalar ve emeklilik sigortaları ile işbirliği yapılmalıdır...
İyileştirilmiş emekli maaşı politikaları ile yaşlılarımız için gastronomi
ve kültür turizmi girişimleri desteklenmelidir...
Turizmin nitelikli iş gücü ihtiyacı için Milli Eğitim Bakanlığı
işbirliğiyle farklı dilleri iyi konuşturan mesleki eğitim programları
uygulanmalıdır...
ESNAF SANATKAR VE KOBİLER
Ekonomimizin kılcal damarları olan esnaf, sanatkar ve KOBİ’ler için çok
acil destek planı devreye girmelidir...
Salgın nedeniyle ödenemeyen fatura borçları için, Hazinemiz özel olarak
Esnaf-Sanatkar-KOBİ tahvilleri çıkarmalıdır...
Sigorta ve prim borçları faizsiz olarak 5 yıla yayılmalı, can suyu olarak
orta ve uzun vadeli nakit desteği sağlanmalıdır... Krizden çıkıncaya kadar,
esnaf çalışanlarının yarı ücretlerini devlet ödemeli, alacaklıları mağdur
etmeden Hazine Garantisiyle haciz baskısı bitirilmelidir...
Bu destekler karşılığında en az 5 yıl vadeli ve mümkün olan en düşük faizli
Hazine borcuyla, desteğin enflasyonist etkisi en aza indirilmelidir... Bu
teşvik ve yardımlardan, kayıt içinde olan bütün esnaf, sanatkar ve KOBİ’ler
faydalanmalıdır...
Esnafa sağlanacak bu desteklerin, geri dönmeyen krediler nedeniyle
bankacılık sektöründe olası bir devasa krizi de önleyeceği unutulmamalıdır.
Esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lerin vergi oranları 5 ile 10 puan arasında
düşürülmeli, vergi ve harç ödemelerindeki bürokrasi azaltılmalıdır...
Bütün olanakları ile Halkbank, yeniden esnaf, sanatkâr ve KOBİ’ler için
ihtisas bankası olmalıdır... Türkiye’nin dört bir yanındaki KOBİ’lerin
büyümelerini sağlayacak ve yeni KOBİ yatırımlarına imkan verecek teşvikler
başlatılmalıdır...
Esnaf ve sanatkârımızın bilgi teknolojilerine ayak uydurabilmeleri için,
Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler meslek içi eğitim başlatmalıdır...
Tarım kooperatifi ve yerel yönetimlerin, market açmak yerine, mahalle
bakkalları ve manavların tedarikçisi olmaları sağlanmalıdır...
Küçük esnafımız büyük marketlere ezdirilmemeli, zincir marketlerin satın
aldığı ürünlerin halden geçmesi sağlanmalıdır... Böylece haldeki arz miktarı
artırılmalı, tarım ürünlerinin fiyatlarındaki spekülatif yükselişler
önlenmelidir...
İnternetten alışveriş yayılıyor, esnafımızın internet satış platformlarında
masrafsız yer alabilmeleri için yazılım desteği verilmelidir...
Turizm bölgelerinde “her şey dahil” sisteminden vazgeçilmeli, esnafın iç ve
dış turizmden pay almasının önünü açılmalıdır...
Bağ Kur emeklilerimizin süre gelen mağduriyetleri giderilmelidir...
ÇALIŞMA HAYATI
Ülkemizde 20 iş kolundaki beş konfederasyon çatısı altında, bir kısmı da
bağımsız olarak toplam 190 sendika faaliyet gösteriyor... Aynı iş kolunda
ortaya çıkan birçok sendika, güçlü olanların böl - yönet taktiğinin kurbanı
olarak emeğin hakkını yeterince savunamıyor...
Sendikaların bölünmüşlüğüyle birlikte işveren baskısı sonucu emekçilerin
sendikalılaşma oranı yüzde 13 gibi çok düşük seviyede kalıyor... Sendikasız
emekçi kalmaması için işçi ve işveren sendikalarıyla görüşülerek gerekli yasal
düzenlemeler hayata geçirilmelidir...
İşçi memur ayrımı yapılmadan, tüm çalışanlar ve konfederasyonların tek çatı
altında birleşmesi teşvik edilmeli ve farklı konfederasyonların bu konuda
anlaşmaları için zemin sağlanmalıdır.
İş kolu sayısı üretim sürecindeki ihtisaslaşmaya paralel olarak 20’den
yukarıya çıkartılmalıdır... Her iş kolunda tek sendikal örgütlenmenin
gerçekleşmesi teşvik edilmelidir. İş Kanunu yeniden yazılmalı, her iş kolu için
ihtiyaç duyulan özel düzenlemeler sağlanmalıdır...
Yüksek Hakem Kurulu kalkmalı, Toplu İş Sözleşmesi anlaşmazlıklarının çözümü
için Ekonomik Sosyal Konsey görevlendirilmelidir...Bir işçinin işten
çıkarılması halinde, sendikalar kovulmasının nedenini işverenle
görüşebilmelidir... Atılmada işçinin eksikliği varsa, eksik olunan konularda
sendika gerekli eğitimi vermekle mükellef olmalıdır... Bir işyeri yeni eleman
alacağını sendikaya bildirmeli, gerekli vasıflarda sendika üyesi işsizler
varsa, işe girmede onların önceliği olmalıdır...
Türkiye’deki ücret seviyesi Avrupa’da Arnavutluk’tan sonra en düşük
seviyededir. Ücret politikamız bu utançtan kurtulmalıdır... Asgari ücretin
yükselmesi ekonominin rekabet gücünü olumsuz etkilemez, gelir dağılımını
dengelerken, iç talebi canlandırır...